Gastrodiplomasi: Mutfak Yoluyla Ulusal Kimliğin Küresel İletişimi
Düzenleyen: Olga Samsonova
Gastronomi, ulusal kimliğin bir yansıması olmasının ötesinde, etkili bir diplomatik araç olarak işlev görmektedir. Yemek kültürü, ulus olma bilincini pekiştiren, çatışmacı olmayan bir kültürel işaretleyici rolü üstlenir. Bu durum, özellikle yeni coğrafyalara adapte olmaya çalışan göçmen topluluklar için kimliklerini koruma ve yeni ortamlara uyum sağlama sürecinde kritik bir öneme sahiptir. Yemek, rekabetten ziyade paylaşımı teşvik eden bir kültürel köprü görevi görür; Madrid gibi çok kültürlü merkezlerde uluslararası restoranların yükselişi bu paylaşımcı yapının somut bir göstergesidir.
Yiyecekler, yüzyıllardır diplomatik misyonlarda değişim aracı veya armağan olarak kullanılırken, günümüzde kamu diplomasisinin yeni bir alt alanı olan gastrodiplomasi ile uluslararası ilişkilerde belirginleşmiştir. Bilimsel çalışmalar, yemek paylaşımının, birlikte yemek yiyen kişiler arasında daha olumlu sosyal etkileşimlere yol açtığını ve hiyerarşik itaat göstergelerini azalttığını saptamıştır. Bu bağlamda gastrodiplomasi, bir ulusun mutfak mirasını kamu diplomasisinin bir parçası olarak ihraç etme ve böylece ekonomik yatırımı teşvik etme eylemi olarak tanımlanmaktadır.
Bu stratejinin başarısı, Tayland'ın hükümet destekli programlar aracılığıyla mutfağını tanıtarak küresel restoran sayısını önemli ölçüde artırması ve turizmi canlandırmasıyla kanıtlanmıştır. Benzer şekilde Japonya, “Washoku” (Geleneksel Japon Mutfağı) stratejisiyle Japon restoran sayısını 2006'daki 24.000'den 2017'de 117.000'e yükselterek bu alandaki etkinliğini göstermiştir. Peru, 2006'da “Cocina Peruana Para El Mundo” kampanyasıyla ticari ilişkileri artırmayı hedeflerken, Malezya Londra'daki Trafalgar Meydanı'nda gece pazarları kurarak kültürel diplomasiyi mutfakla birleştirme başarısını sergilemiştir.
Gastronomi ve kimlik arasındaki güçlü bağ, bazen siyasi kutuplaşmaya zemin hazırlayabilmekle birlikte, genel eğilim yemeğin kültürel mesafeleri azaltma ve önyargıları kırma potansiyelini kullanma yönündedir. Devletler, ulusal markalarını oluşturmak ve ülke imajını güçlendirmek için gastrodiplomasiyi stratejik bir yumuşak güç kaynağı olarak kullanmaktadır. Portekiz'in diplomatik menülerinde on yıllar önce Fransız mutfağından yerel yemeklere geçiş yapması, bu stratejik kaymanın tarihsel bir örneğini teşkil eder.
Yemek, aile yemeklerinden devlet ziyafetlerine kadar geniş bir yelpazede diyalog kurmayı kolaylaştırarak kültürel boşlukları dolduran bir kimlik unsuru olarak hizmet eder. Göç bağlamında yapılan bir saha çalışması, Hintli göçmenler için birlikte yemek yeme kültürünün benlik, ev ve topluluk duygusu gibi dört temel duyguyu yaratmaya yardımcı olduğunu ortaya koymuştur. Kendi kültürlerine ait yemekleri tüketmek, göçmenlerin kayıp hissini azaltmakta ve yeni yaşamlarına olan bağlılıklarını artırmaktadır.
Gastronomi, ulus-devlet politikalarını küreselleşme karşısında dönüştürme kapasitesine odaklanan gastro-milliyetçilik ve gastrodiplomasi gibi kavramları beraberinde getirmiştir. Bu uygulamalar, bir ülkenin politikalarını, turizmi ilerletmek amacıyla yerli gıdaların ilişkisiyle güçlendirerek uluslararası sahnede algıyı değiştirmeyi amaçlar. Türkiye'de de bu alanda gelişmeler yaşanmakla birlikte, bu faaliyetlerin çoğunlukla sadece turizm odaklı tanıtım olarak algılandığı ve gastrodiplomasinin gelişim potansiyelinin tam olarak kullanılmadığı belirtilmektedir. Yemek, biyolojik bir gereksinimin ötesinde sembolik anlamlar taşıyan güçlü bir iletişim aracıdır ve toplumsal bağları güçlendirerek kimlik inşasında rol oynar.
Kaynaklar
EL PAÍS
EL PAÍS
El Diario de Madrid
Agencia Estatal de Investigación
ResearchGate
IGCAT
Bu konudaki diğer haberlere göz atın:
Bir hata veya yanlışlık buldunuz mu?
Yorumlarınızı en kısa sürede değerlendireceğiz.
