Yüksek Denizler Anlaşması 2025'te Yürürlüğe Giriyor: Okyanuslar İçin Yeni Bir Dönem

Düzenleyen: Татьяна Гуринович

Uluslararası sularda deniz biyoçeşitliliğini korumayı hedefleyen Yüksek Denizler Anlaşması, 2025 yılında yürürlüğe girerek küresel okyanus sağlığı için yeni bir dönemi başlatıyor. Fas'ın anlaşmayı onaylamasının ardından, anlaşmayı imzalayan ülke sayısı 60'a ulaşarak anlaşmanın hayata geçirilmesinin önünü açtı. Bu gelişme, okyanusların yaklaşık üçte ikisini oluşturan uluslararası sulardaki deniz ekosistemlerini koruma çabalarını güçlendiriyor.

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında, ulusal yetki alanı dışındaki deniz biyoçeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir kullanımı üzerine kurulan bu tarihi anlaşma, yaklaşık yirmi yıllık müzakerelerin ardından tamamlandı. Anlaşma, aşırı avlanma, iklim değişikliği ve derin deniz madenciliği gibi tehditlere karşı mücadelede kritik bir rol oynayacak. Anlaşma, uluslararası sularda deniz koruma alanları oluşturulmasına, yıkıcı faaliyetlerin sınırlandırılmasına ve bilimsel iş birliğinin teşvik edilmesine olanak tanıyacak. Kararlar, taraf ülkelerin katıldığı konferanslarda çok taraflı olarak alınacak.

Dünya Vahşi Yaşam Fonu (WWF) Okyanuslardan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Johan Bergenas, "Yüksek denizler dünyanın en büyük suç mahallidir; yönetilmiyor, uygulanmıyor ve kesinlikle düzenleyici bir yasal yapıya ihtiyaç var" diyerek anlaşmanın önemini vurguladı. Okyanus bilimci Sylvia Earle ise, anlaşmanın onaylanmasını memnuniyetle karşılarken, "Bu bir ara istasyon, son nokta değil. Okyanusları bir çöp alanı gibi kullanmaya devam edersek, en büyük tehlike hala bizi bekliyor" uyarısında bulundu. Vanuatu İklim Değişikliği Bakanı Ralph Regenvanu'nun da belirttiği gibi, "Okyanusu etkileyen her şey bizi de etkiler." Bu durum, özellikle küçük ada devletleri için anlaşmanın ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.

Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, ilk Taraflar Konferansı'nın (COP) bir yıl içinde toplanması bekleniyor. Bu konferanslarda, anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair detaylar görüşülecek. Bu detaylar arasında yüksek denizlerde deniz koruma alanlarının belirlenmesi, uluslararası sulardaki faaliyetler için çevresel etki değerlendirme prosedürleri ve deniz genetik kaynaklarından elde edilen faydaların paylaşımı mekanizmaları yer alıyor.

Ancak, ABD, Çin, Rusya ve Japonya gibi büyük denizci güçlerin henüz anlaşmayı tam olarak onaylamamış olması, anlaşmanın etkinliği konusunda belirsizlikler yaratıyor. Uzmanlar, bu büyük oyuncuların katılımı olmadan anlaşmanın etkisinin azalabileceği konusunda uyarıyor. Anlaşmanın tam potansiyelini ortaya çıkarabilmesi için evrensel onay ve güçlü bir uygulama mekanizması büyük önem taşıyor.

Anlaşma, küresel biyoçeşitlilik hedeflerine ulaşmada da önemli bir kilometre taşı niteliği taşıyor. Özellikle, 2030 yılına kadar gezegenin kara ve deniz alanlarının %30'unu koruma altına almayı amaçlayan Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi'nin 30x30 hedefi için kritik bir adım olarak görülüyor. Mevcut koruma oranlarının yetersizliği göz önüne alındığında, bu anlaşma okyanusların kendini toparlaması için güçlü bir araç sunuyor. Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, uluslararası sularda daha önce yeterli yasal güvenceye sahip olmayan alanların korunması için yeni bir dönem başlıyor.

Kaynaklar

  • NTV

  • Euronews

Bir hata veya yanlışlık buldunuz mu?

Yorumlarınızı en kısa sürede değerlendireceğiz.