Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İran'ın nükleer programıyla ilgili endişeler nedeniyle, 2015 nükleer anlaşması kapsamında sağlanan yaptırım muafiyetlerini geri alarak ülkeye yönelik ekonomik yaptırımları yeniden yürürlüğe koyma kararı aldı. Bu gelişme, Orta Doğu'da gerilimin artması ve uluslararası nükleer silahsızlanma çabaları açısından önemli sonuçlar doğurabilir.
Konsey, 15 üyesinden oluşan yapısıyla, Güney Kore tarafından sunulan ve önceki BM yaptırım kararlarının otomatik olarak yeniden yürürlüğe girmesini durdurmayı amaçlayan bir karar tasarısını oyladı. Yaptırımların yürürlüğe girmesini engellemek için en az dokuz üyenin karşı oy kullanması gerekiyordu. Oylama sonucunda, dokuz üye yaptırım muafiyetine karşı oy kullanırken, dört üye lehte oy kullandı ve iki üye çekimser kaldı. Bu sonuçla birlikte, daha önceki BM yaptırımları, 30 günlük bir sürenin sonunda otomatik olarak yeniden yürürlüğe girerek, İran'ın uranyum zenginleştirmesine yönelik yasakları ve silah, finans ve denizcilik üzerindeki kısıtlamaları yeniden getirdi.
Avrupa üçlüsü olarak bilinen Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık, İran'ın Ortak Kapsamlı Eylem Planı'na (JCPOA) uyumsuzluğu gerekçesiyle daha önce yaptırımların geri getirilmesi mekanizmasını başlatmıştı. Bu ülkeler, İran'ın uranyum stoklarını anlaşmada belirtilen limitlerin 40 kat üzerine çıkarması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile işbirliğinde yetersiz kalması gibi nedenlere işaret etti. İran ise bu suçlamaları reddederek, Avrupalı ülkeleri siyasi taraflılıkla suçladı ve kendi nükleer programının barışçıl amaçlı olduğunu savundu.
Uluslararası toplumun İran'a yönelik yaptırımları, ülkenin ekonomisi üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Bu yaptırımlar, İran'ın petrol ihracatını kısıtlamış ve küresel finans sistemlerine erişimini sınırlamıştır. Tarihsel olarak, ABD ve Avrupa Birliği, İran'ın nükleer programını kontrol altına almak amacıyla çeşitli yaptırımlar uygulamıştır. Örneğin, 2006-2010 yılları arasında BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararlarla nükleer ve füze programlarına yönelik kısıtlamalar getirilmişti. 2015'te imzalanan JCPOA ile yaptırımlar hafifletilmiş, ancak 2018'de ABD'nin anlaşmadan çekilmesiyle yaptırımlar yeniden yürürlüğe girmiştir.
Bu son gelişme, İran'ın nükleer programının uluslararası denetimi ve bölge güvenliği konusunda derin endişeleri yeniden gündeme getiriyor. İran'ın uluslararası anlaşmalara uyumu ve nükleer faaliyetlerinin şeffaflığı, önümüzdeki dönemde de uluslararası diplomasi ve güvenlik politikalarının odak noktası olmaya devam edecek. İran'ın nükleer programı, 1950'lerde ABD desteğiyle başlamış ve 1979 devriminden sonra gizlice devam etmiştir. 2002'de Natanz ve Arak'taki açıklanmamış zenginleştirme sahalarının ortaya çıkmasıyla uluslararası inceleme artmıştır. 2025'in başlarında, İran'ın uranyum zenginleştirmesini %60 saflığa çıkardığı ve daha gelişmiş santrifüjler kurarak nükleer ilerlemesini hızlandırdığı belirtiliyor. Uzmanlar, bu faaliyetlerin herhangi bir sivil amaç için makul olanın çok ötesinde olduğunu ve İran'ın kısa sürede bir nükleer silah üretebilecek kadar zenginleştirilmiş uranyum elde edebileceği uyarısında bulunuyor.