Küresel ölçekte yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelim, finans sektörünün bu dönüşümdeki kritik rolünü bir kez daha ortaya koyuyor. Rüzgar, güneş, hidroelektrik ve biyokütle gibi yeni enerji teknolojilerinin gelişimi, güçlü bir finansal altyapıya dayanmaktadır. Bu nedenle, finans ve yeni enerji geliştirme arasındaki etkileşimi anlamak ve finansal inovasyonun sürdürülebilirliği nasıl desteklediğini kavramak, araştırmacılar, yatırımcılar ve politika yapıcılar için önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir.
Bankalar, genellikle risk taşıyıcıları olarak öne çıkarken, yeni enerji firmaları bu riskleri üstlenmektedir. Bu durum, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde daha belirgin hale gelmektedir. Makroekonomik göstergeler, temiz enerji hisse senetlerinin getirilerini etkileyen en güçlü faktörler olarak belirlenirken, piyasa dalgalanmalarında teknik ve finansal unsurlar daha fazla önem kazanmaktadır. BRICS ülkelerinde yapılan araştırmalar, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kredilendirmesi ve teknoloji yatırımlarının, özellikle küçük bankalar için finansal istikrarı güçlendirdiğini göstermektedir. Öte yandan, bireysel yatırımcıların çevrimiçi duyarlılığının, şirketlerin yeşil yatırım niyetlerini etkileyebileceği de saptanmıştır. Dijital finans, hane halklarının finansal okuryazarlığını artırarak ve sürdürülebilir tüketimi teşvik ederek hane halkı karbon emisyonlarını azaltmada rol oynamaktadır. Emisyon Ticaret Sistemleri (ETS) ise, özellikle finansman seçenekleri sınırlı olan yüksek karbonlu firmalar için öz sermaye maliyetini artırmaktadır.
OECD ülkeleri arasında enerji çeşitliliği ve finansal kalkınma konusunda genel bir yakınsama gözlemlenmese de, teknolojik ilerlemeden etkilenen belirli "yakınsama kulüpleri"nin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu araştırmalar, finansın, yeni enerji çözümlerini pasif bir şekilde destekleyen bir unsur olmaktan öte, aktif bir itici güç olduğunu vurgulamaktadır. Finans, gerekli sermayeyi sağlamakta, risk dinamiklerini şekillendirmekte ve hem yatırımcı davranışlarını hem de kurumsal stratejileri etkilemektedir.
Küresel iklim hedefleri daha da sıkılaştıkça, finansı teknolojik yenilikler ve politika tasarımıyla bütünleştirmek, adil ve verimli bir enerji dönüşümü için hayati önem taşımaktadır. Yeşil tahvil piyasası gibi finansal araçlar, 2023 yılı itibarıyla küresel olarak 1 trilyon doları aşmış durumdadır ve bu rakamın artması beklenmektedir. 2030 yılına kadar yeni altyapı projeleri için küresel talebin yaklaşık 90 milyar dolar olacağı ve bunun bir kısmının yeşil tahvillerle finanse edilebileceği öngörülmektedir. Bu bağlamda, politika yapıcılar hedefe yönelik finansal araçlar tasarlamalı ve para politikalarını sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu hale getirmelidir. Finans kuruluşları, daha iyi risk yönetimi ve toplumsal etki için ESG ve teknoloji odaklı kredilendirmeyi önceliklendirmelidir. Şirketler ise bilgi açıklamalarının güvenilirliğini artırmalı ve yeşil yatırımlar için yeni finansman kanallarını kullanmalıdır. Araştırmacılar ve yenilikçiler ise dağıtık enerji sistemleri için varlık menkul kıymetleştirmesi ve iklim riski modellemesi gibi alanlarda araştırmalarını derinleştirebilirler.