University of Southampton ve Uppsala Üniversitesi'nden bilim insanlarının jeoarkeolojik çalışması, Antik Mısır'ın en önemli dini merkezi olan Karnak Tapınağı'nın kökenlerinin, coğrafi koşulların yanı sıra kadim Mısır yaratılış mitolojisinden de ilham aldığını ortaya koydu. "Antiquity" dergisinde 6 Ekim 2025 tarihinde yayımlanan araştırma, Karnak bölgesinin 3.000 yılı aşkın sürede geçirdiği dönüşümü analiz ediyor.
Araştırmacılar, tapınak alanı ve çevresinden toplanan 61 sediment örneği ve on binlerce binlerce çanak çömlek parçasını inceleyerek, Nil Nehri yatağının kutsal alanı nasıl şekillendirdiğini ve genişlettiğini belirledi. Çalışmanın baş yazarlarından Dr. Ben Pennington'a göre, Karnak'ın bulunduğu alan başlangıçta Nil'in iki kolu arasında oluşan bir ada idi. Batı ve doğu yönlerindeki derin kanallar, yerleşim ve tapınak inşası için deniz seviyesinden yaklaşık 72 metre yükseklikte yükseltilmiş bir arazi oluşturmuştu. Sediment verileri, MÖ yaklaşık 2520 yılından önce bölgenin sık sık taşkınlara maruz kaldığını ve uzun süreli yerleşim için elverişli olmadığını gösteriyor. Karnak'taki en eski insan varlığı izleri muhtemelen Eski Krallık dönemine (yaklaşık MÖ 2591-2152) aittir. Çanak çömlek kanıtları ise aktif yerleşimin ve inşaatın Eski Krallık dönemi civarında (yaklaşık MÖ 2300-1980) başladığını işaret ediyor. Dr. Kristian Strutt, "Karnak'ın yaşı uzun süredir tartışma konusuydu, ancak yeni kanıtlar yerleşimin ve inşaatın en erken tarihini netleştirmeye yardımcı oldu" dedi.
Yüzyıllar boyunca nehir kollarının değişmesi ve alüvyon birikmesiyle, tapınak kompleksinin genişlemesi için daha fazla alan oluştu. Araştırmanın dikkat çekici bulgularından biri, daha önce yalnızca varsayılan doğu nehir kolunun, daha çok ilgi gören batı kolundan önemli ölçüde daha geniş (500 metreye kadar) olduğunun ortaya çıkmasıdır. Araştırmacı Dominic Barker, "Bu akıntılar tapınağın gelişimini şekillendirdi, çünkü antik Mısırlılar yeni yapılar inşa etmek için siltlenmiş antik nehir yataklarını kullandılar" diye ekledi. Ekip, batı kanalının kasıtlı olarak doldurulduğuna dair izler buldu: yaklaşık MÖ 1540 yılında inşaatçılar, dolgu sürecini hızlandırmak ve bölgeyi güçlendirmek için özel olarak 3,6 metre kum ekledi.
Ek lüminesans tarihlemeleri ve 11,65 metre derinliğe kadar alınan tortu analizleri, nehir sistemlerinin yaşını ve değişim sırasını doğruladı. Bazı karotlarda, taşkın ve kuraklık dönemlerini gösteren organik kalıntılar ve mikroskobik parçacıklar bulundu, bu da peyzajın oluşumunun doğru bir kronolojisini oluşturmaya yardımcı oldu.
Bu keşif, tapınağın konumu ile Mısır yaratılış mitolojisi arasında da önemli bir bağ olduğunu ortaya koyuyor. Eski Krallık'tan kalma metinler, yaratıcı tanrının "ilkel sulardan" yükselen bir höyük olarak belirdiğini anlatır; bu da kozmik bir doğuşun sembolüdür. Dr. Pennington, "Karnak'ın inşa edildiği ada, bölgedeki suyla çevrili en yüksek araziydi. Thebai seçkinlerinin bu siteyi tanrı Ra-Amun için seçmiş olmaları, "yaratılış höyüğü" imgesini kaotik sulardan yükselirken mükemmel bir şekilde yansıtması açısından büyüleyici" diye belirtti. Orta Krallık dönemine gelindiğinde (yaklaşık MÖ 1980-1760), bu kavram daha da pekişmişti. Tapınak, taşkın suları çekildikçe ortaya çıkan, "ilk kara"nın ilkel okyanustan yükselişinin canlı bir imgesi olan bir arazi üzerine inşa edilmişti.
Araştırma ekibi şimdi, manzaranın ve hidrolojinin antik Thebes dini merkezinin oluşumuna nasıl katkıda bulunduğunu anlamak için Luxor çevresindeki tüm taşkın yatağını inceliyor. Bu bulgu, yalnızca Karnak Tapınağı'nın oluşum sürecini aydınlatmakla kalmıyor, aynı zamanda Antik Mısır tarihinde insanlar ve doğal çevre arasındaki ilişkiye dair yeni içgörüler sunuyor.