Dilbilimci Orlando Alba'nın, dilbilgisini ve edebiyatı, birincisinin gerçek veya belirgin ifadelerine karşı ikincisinin dolaylı veya mecazi ifadelerine dayandırarak yan yana getirme önerisi tartışıldı.
Alba, dilbilgisinin, tıp veya mühendislik gibi, dilsel olayları tanımlamak ve açıklamak için doğrudan ve objektif bir yaklaşım ile karakterize edilen bir bilim olduğunu savunuyor. Buna karşılık, edebiyatın metaforlar ve mecazi ifadeler kullanmasıyla bu objektiflikten saptığına inanıyor.
Ancak, bu bakış açısı çeşitli akademisyenler tarafından sorgulanmıştır. Kavramları geliştirmek için bir mekanizma olarak metafor, belirli bir disiplinle sınırlı değildir, aksine hepsini aşar. İnsan anlayışı ve bilişsel aparatımız, insan deneyiminin farklı bağlamlarına göre söylemsel ve retorik unsurların, dil olgularının çıkarımını yönlendirir. Bu, ışık, hayalet hayaleti ve hatta maddenin biyolojik düzenlemesi gibi olguları içerir.
Alba, "saymak fiilinin kökü..."nü çağırarak veya "ekmek, ekmek ve şarap, şarap" adını vererek, bir bitkinin, ayakların veya elektriğin köküne, öğretimin ekmeğine ve kuzenim Panchito'nun dün sarhoş gelmesine rağmen, kendi objektivist coşkusunda kendini suçluyor. Benzer şekilde, "saatin akrebi, halkın sesi, yaşayan bir dil" gibi diğer mecazi tezahürleri reddetmemiz gerektiğini vurguluyor. Ancak, bu böyle olsaydı, "zamanın elleri, vicdanın sesi ve ateşten bir dil" gibi ifadeleri "sıradan ve popüler konuşmadan" çıkarmak zorunda kalırdık.
Bu tartışma, dilbilgisi ve edebiyat arasındaki ilişkinin karmaşıklığını ve mecazi ifadelerin dile ve insan bilişine nasıl içkin olduğunu, akademik disiplinlerin sınırlarını nasıl aştığını vurgulamaktadır.