2025 yılında Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yayımlanan bir araştırma, dillerin konuşanlarının kültürel önceliklerini ve ilgilerini yansıttığı hipotezini destekledi. Melbourne Üniversitesi'nden Charles Kemp ve Temuulen Khishigsuren ile Berkeley Kaliforniya Üniversitesi'nden Terry Regier tarafından gerçekleştirilen çalışma, 600'den fazla dilde belirli alanlara ayrılan kelime hazinesi oranını analiz etti. Araştırmacılar, bulguları incelemek için çevrimiçi bir modül oluşturdular. Bu modül, hangi dillerin belirli kavramlar için en fazla terime sahip olduğunu ve hangi kavramların her dilde daha gelişmiş olduğunu ortaya koydu.
Sonuçlar, mantıksal sezgileri doğruladı: Arapça, Farsça ve Avustralya Aborijin dilleri çölü tanımlamak için zengin terimlere sahipken; Sanskritçe, Tamilce ve Tayca filler için ayrıntılı kelime hazinelerine sahipti. Ancak diğer bulgular şaşırtıcıydı; Okyanusya dillerinde neden bu kadar çok koku kelimesi olduğu sorusu gündeme geldi. Örneğin, Marshallca "melemel" (kan kokusu) ile "jatbo" (ıslak giysi kokusu) arasında ayrım yapıyordu. Bu çalışma, dilin dünyayı algılayışımızı ince bir şekilde etkileyebileceğini öne süren dilsel görelilik hipotezini destekledi. Pennsylvania Üniversitesi'nden Çin dili uzmanı Victor Mair'in belirttiği gibi, dil "sınır koymaz, yönlendirir." Sussex Üniversitesi'nden dilbilimci Lynne Murphy ise önemli bir nüansı vurgulayarak, "Herhangi bir dil her şey hakkında konuşabilir" dedi. Farklılık, bilişsel kapasiteden ziyade iletişimsel verimlilikte yatmaktaydı. Bu araştırma, kendi dilimizin nötr olmadığını hatırlattı. Başka dillerin sözcüksel ayrıntılandırma kalıplarını tuhaf bulanlar için, o dilleri konuşanların da İngilizce veya Fransızcayı aynı şekilde görebileceği belirtildi. Murphy'nin de ifade ettiği gibi, "İngilizce diğer diller kadar farklıdır." İnce ayrıntılarla ayırt etmek ve geliştirmek için seçtiğimiz kelimeler, kolektif önceliklerimizi yansıttı. Bu bağlamda karşılaştırmalı dilbilim, paylaşılan insanlığımızı tanırken kültürel çeşitliliğimizi düşünmek için değerli bir ayna sundu. Dilin kültürel öncelikleri yansıtma biçimi, aynı zamanda insanlığın ortak deneyimlerinin ve farklılıklarının bir zenginlik olduğunu da gösterdi. Dilbilimsel görelilik üzerine yapılan çalışmalar, dilin sadece iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda düşünce yapımızı ve dünya görüşümüzü şekillendirdiğini de ortaya koydu. Örneğin, renkleri tanımlamak için farklı dillere sahip toplulukların renkleri algılayış biçimlerinin farklılaştığına dair araştırmalar bulunuyordu. Bu durum, dilin, kültürün ve bilişin karmaşık etkileşimini anlamak için önemli bir pencere açtı.