İngiltere, Kanada ve Avustralya'nın Filistin Devleti'ni tek taraflı olarak tanıdığını duyurması, İsrail hükümeti tarafından sert bir tepkiyle karşılandı. İsrail Dışişleri Bakanlığı, bu kararı "istikrarı bozucu" ve "teröre ödül" olarak nitelendirerek reddettiğini belirtti. Dışişleri Bakanı Gideon Saar, kararı "ahlak dışı, çirkin ve iğrenç" olarak tanımlayarak, "Geleceğimiz Londra'da veya Paris'te değil, Kudüs'te belirlenecek" dedi. Saar, Filistin Yönetimi'ni de sorunun bir parçası olmakla suçlayarak, ABD'nin bu nedenle yaptırım uyguladığını iddia etti. İsrail, bu tür tek taraflı adımların barış sürecini baltaladığını ve Hamas'ın şiddetini ödüllendirdiğini savunuyor.
Başbakan Binyamin Netanyahu, bu gelişmelere karşı çıkarak, "Ürdün'ün batısında bir Filistin devleti kurulmayacak" dedi ve yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerini iki katına çıkarma tehdidinde bulundu. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu öncesinde yapılan bu açıklamalar, bölgedeki gerilimi daha da artırdı. İsrail'in Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerini genişletme politikası da devam ediyor. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in onayladığı yeni yerleşim projeleri, Filistin devletinin kurulması olasılığını daha da zayıflatmayı hedefliyor.
Uluslararası toplumda ise Filistin'in tanınması konusunda farklı yaklaşımlar mevcut. Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, Belçika, Lüksemburg, Malta, Portekiz, Andorra ve San Marino gibi ülkelerin BM Genel Kurulu'nda Filistin Devleti'ni tanıyacaklarını açıklamaları, Filistin davası için sembolik bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Bu ülkeler, iki devletli çözümü desteklediklerini ve Gazze'deki insani krize son verilmesi gerektiğini vurguluyorlar. Ancak İsrail'in sert tepkisi ve yerleşim politikaları, bu çabaların ne kadar sonuç vereceği konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Gazze'deki çatışmalarda hayatını kaybeden Filistinli sayısının 65.000'i aştığı belirtilirken, bölgedeki insani durumun ciddiyeti de uluslararası endişeleri artırıyor.