Valensiya Topluluğu'nun sarp kıyı şeridinde ve İbiza'nın belirli bölgelerinde doğal olarak yetişen Silene de Ifach (Silene hifacensis) adlı nadir bitki, tehlike altındaki türler listesinden çıkarılarak önemli bir koruma başarısı elde etti. 2023 yılına ait güncel veriler, bu dayanıklı bitkinin popülasyonunun sağlıklı olduğunu ve 1.292 bireyin bulunduğu 57 farklı noktada kayıt altına alındığını gösteriyor; bu bireylerin 632'si üreme yeteneğine sahip olgun örneklerdir.
20 ila 50 santimetreye kadar boylanabilen bu çok yıllık bitki, sürekli deniz meltemlerine maruz kalan kireçtaşı kayalıklarının çatlaklarında yaşamını sürdürür. Tarihsel olarak, Silene de Ifach ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmış, hatta 1936 ile 1986 yılları arasında Valensiya Topluluğu'nda neslinin tükendiği ilan edilmişti. Ancak, Genel Valilik tarafından 2008 yılında başlatılan ve 2015'te güçlendirilen bir kurtarma planı, bu türün yeniden canlanmasında kritik rol oynamıştır.
2024 yılında l'Alfàs del Pi'deki Carrascos Parkı'nda bu tür için yeni bir koruma alanı oluşturulmasıyla çabalar daha da pekiştirilmiştir. Bu başarılı iyileşme, Çevre, Altyapı ve Bölge Bakanlığı, Yaban Hayatı Servisi, Natura 2000 Ağı ve çeşitli doğal parklar ile belediye bahçeleri gibi birçok kurumun ortaklaşa yürüttüğü çalışmaların bir kanıtıdır. Milyonlarca tohum üretilerek doğaya geri salınmış ve yeni popülasyonlar oluşturulmuştur.
Ayrıca, türün uzun vadeli devamlılığını sağlamak amacıyla CIEF gen bankasında yaklaşık 9 milyon tohumluk önemli bir rezerv de muhafaza edilmektedir. Bu koruma çabaları, Valensiya'nın çevresel sürdürülebilirlik konusundaki kararlılığının bir göstergesidir. 2024 Avrupa Yeşil Başkenti seçilmesiyle de bu çabalar taçlanmıştır.
Şehir, yeşil alanlarını genişletme, karbon ayak izini azaltma ve topluluk katılımını teşvik etme gibi birçok projeyle öne çıkmaktadır. Silene de Ifach'ın kurtarılması, doğanın insan müdahalesiyle nasıl yeniden canlandırılabileceğinin ve gelecek nesiller için nasıl korunabileceğinin canlı bir örneğini sunmaktadır. Bu süreç, aynı zamanda, yerel yönetimlerin, bilimsel kuruluşların ve sivil toplumun uyum içinde çalışarak somut çevresel kazanımlar elde edebileceğini de göstermektedir.