Köpek eğitimi dünyasında, özgürlüğü ve gelişimi teşvik eden Montessori metodu, artık dört ayaklı dostlarımızın eğitimine de uyarlanıyor. Bu yaklaşım, hayvanların duyarlı varlıklar olarak tanınmasını ve şiddet içermeyen eğitim yöntemlerinin teşvik edilmesini öngören yeni yasal düzenlemelerle de uyum sağlıyor. Kanin eğitmeni Juan Carlos Castilla'ya göre, bu metodoloji, basit itaatkârlıktan ziyade, köpekleri kişilikleri ve duygusal derinlikleri olan varlıklar olarak anlamaya odaklanıyor. Temel amaç, köpeğin özerkliğini ve genel refahını saygılı bir ortamda geliştirmektir.
Montessori'den ilham alan eğitim, sadece temel komutların ötesine geçerek, köpeklerin duygularını yönetmelerine ve doğal yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı oluyor. İtaatkârlık, ceza yöntemlerinden kaçınılarak, oyun ve içsel motivasyon aracılığıyla elde ediliyor, bu da insan ve köpek arasında daha uyumlu bir bağ kurulmasını sağlıyor. Bu eğitim şekli, sahipler ve köpekleri arasındaki güveni pekiştiriyor ve bağı güçlendiriyor. Ayrıca, can sıkıntısı veya kaygıdan kaynaklanan davranış sorunlarını azaltmaya yardımcı olurken, yaşlı köpeklerde bile bilişsel fonksiyonları canlandırabiliyor. Bu süreçte, köpek sahiplerinin aktif katılımı büyük önem taşıyor; sahiplerin köpeklerinin iletişim biçimlerini gözlemlemesi ve anlaması bekleniyor. Son dönemdeki yasal düzenlemeler, köpeklerin, kedilerin ve gelinciklerin mikroçip ile kimliklendirilmesini zorunlu kılıyor. Ayrıca, kedi popülasyonunu kontrol altına almak ve terk edilmelerini önlemek amacıyla erken kısırlaştırma da teşvik ediliyor. Bu eğitimsel ilerlemeler ve yasal düzenlemeler, evcil hayvanların yaşam kalitesini yükseltmeyi ve hayvanlarla insanlar arasındaki daha sorumlu ve saygılı ilişkileri teşvik etmeyi hedefliyor. Bu dönüşüm, köpeklerin sadece evcil hayvanlar değil, aynı zamanda kendi bireysellikleri ve duygusal dünyaları olan canlılar olarak görülmesini sağlıyor.