New York Üniversitesi'nden (NYU) yapılan yeni bir araştırma, uzaktan ve hibrit çalışma modellerinin, özellikle kentsel çevre aktivizmi alanında sivil katılımı dönüştürdüğünü ortaya koyuyor. Araştırma, esnek çalışma programlarının bireylerin gönüllülük faaliyetlerini profesyonel yaşamlarına entegre etmelerine olanak tanıdığını ve bu durumun New York'ta topluluk çevre eylemlerine katılımı hem zaman hem de motivasyon açısından artırdığını gösteriyor.
Çalışma, tasarımcılar, akademisyenler ve medya uzmanları gibi profesyonellerin, evden çalışma imkanını kullanarak ekolojik yönetim projelerinde yer aldığını belirtiyor. Uzaktan çalışmanın getirdiği izolasyon ve ekran başında geçirilen zamandan duyulan yorgunluktan kaçınma isteği, insanları fiziksel olarak daha aktif olmaya ve toplulukla bağ kurmaya yöneltiyor. Bu durum, uzaktan çalışmanın sadece iş yapış şeklini değil, aynı zamanda insanların yaşadıkları mahallelerle olan bağlarını da değiştirdiğini gösteriyor.
Slack ve Zoom gibi dijital araçlar, iş birliğini ve yönetişimi kolaylaştırarak dijital çalışma kültürünü uygulamalı çevre eylemleriyle harmanlıyor. Bu entegrasyon, daha güçlü topluluk bağları oluşturmayı ve yerel sürdürülebilirlik çabalarını teşvik etmeyi amaçlıyor. 2020 yılında boş bir arazide kurulan ve gönüllülerin kompostlama, bahçe dikimi ve altyapı iyileştirmeleri organize ettiği 45th St Greenspace gibi girişimler, bu yeni katılım biçimlerinin somut örneklerini sunuyor.
Ancak araştırma, katılımda eşitsizlikler olduğuna da dikkat çekiyor. İş esnekliği, zaman erişimi ve dijital okuryazarlık gibi faktörler bazı bireyler için katılımda engeller oluşturabiliyor. Araştırma, farklı çalışma düzenlemeleri ve teknolojik yeterliliklere sahip bireyleri kapsayan kapsayıcı dijital sivil sistemlere duyulan ihtiyacı vurguluyor. Özellikle genç çocuklu ebeveynler, fiziksel olarak zorlayıcı işlere sahip olanlar ve dijital iletişim araçlarına aşina olmayanlar, aktif katılımda daha fazla zorluk yaşayabiliyor.
Bulgular, Queens'teki bir topluluk bahçesinin özel geliştirme nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalması gibi kentsel ekolojik girişimlerin ekonomik baskılarla yüzleştiği günümüz koşullarında büyük önem taşıyor. Bu durum, gelişen çalışma biçimleri ışığında kentsel sürdürülebilirliği yeniden düşünmenin kritik gerekliliğini ortaya koyuyor. Hibrit çalışmanın küresel olarak yaygınlaşmasıyla birlikte, bu yeni kentsel katılım biçimlerini anlamak ve desteklemek, sürdürülebilir ve kapsayıcı şehir gelecekleri inşa etmek için hayati önem taşıyor.