Ağustos 2025 itibarıyla, Trump yönetiminin yüksek öğrenim kurumlarına yönelik politikaları, üniversitelerin kabul süreçlerinde ırk verilerini açıklamasını zorunlu kılan ve bu durumun üniversite hibelerini etkileyen önemli adımlarla belirginleşti. Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles (UCLA) kampüsündeki antisemitizm ve ayrımcılık iddiaları nedeniyle 584 milyon dolarlık federal hibesini askıya aldı. Bu gelişme, üniversitelerin çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) programlarına yönelik artan baskının bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Federal yetkililer, UCLA'nın Yahudi ve İsrailli öğrenciler için düşmanca bir eğitim ortamı yarattığına dair sivil hak ihlali iddiaları üzerine harekete geçti. Adalet Bakanlığı'nın raporuna göre, üniversitenin bu konularda "kasıtlı kayıtsızlık" gösterdiği belirtildi.
Bu kararın ardından, UCLA'nın ulusal çapta araştırma ve eğitim faaliyetlerini finanse eden Ulusal Bilim Vakfı (NSF), Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) ve Enerji Bakanlığı gibi kurumların fonlarından mahrum kalma riskiyle karşı karşıya kalması, üniversite camiasında endişe yarattı. UCLA Rektörü Julio Frenk, bu durumun üniversitenin araştırmacıları ve personeli üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekerek, kararı "derinlemesine hayal kırıklığı" olarak nitelendirdi. Benzer şekilde, Stanford Üniversitesi de federal fon politikalarındaki değişiklikler ve artan bütçe baskıları nedeniyle 363 çalışanını işten çıkardığını duyurdu. Üniversite yönetimi, bu kararın büyük ölçüde federal politika değişikliklerinden kaynaklandığını ve önümüzdeki yıl için 140 milyon dolarlık bir bütçe kesintisine yol açtığını belirtti. Bu kesintilerin, üniversitenin DEI programları, iklim girişimleri ve diğer sosyal politikalarla ilgili duruşlarından etkilendiği iddia ediliyor. Bu gelişmeler, üniversitelerin federal hükümetin politikalarına uyum sağlama veya mali sonuçlarla yüzleşme arasında bir denge kurma zorunluluğunu ortaya koyuyor.
Bu adımlar, ABD Yüksek Mahkemesi'nin 2023'te affirmative action (olumlu eylem) politikalarını kısıtlayan kararı sonrasında Trump yönetiminin üniversitelerdeki çeşitlilik ve eşitlik çabalarına yönelik daha geniş çaplı bir müdahalesinin parçası olarak değerlendiriliyor. Yönetim, üniversitelerin ırkı doğrudan veya dolaylı yollarla (örneğin kişisel beyanlar aracılığıyla) dikkate almadıklarını kanıtlamalarını talep ediyor. Bu durum, üniversitelerin kabul süreçlerinde şeffaflık ve eşitlik ilkelerini yeniden gözden geçirmelerine neden oluyor. Columbia ve Brown gibi diğer üniversitelerin de benzer iddialarla federal hükümetle anlaşmalar yaptığı ve bu anlaşmaların üniversitelerin özerkliği üzerinde potansiyel etkileri olduğu belirtiliyor. Bu gelişmeler, Amerikan yüksek öğrenim sisteminde bir dönüm noktası olarak görülüyor ve üniversitelerin hem akademik özgürlüklerini koruma hem de federal düzenlemelere uyum sağlama konusundaki hassas dengesini yeniden şekillendiriyor.