NATO, Rusya'ya ait insansız hava araçlarının Polonya hava sahasını ihlal etmesinin ardından doğu kanadındaki savunma kabiliyetlerini artırmak amacıyla 'Eastern Sentry' adında yeni bir operasyon başlattı. Bu stratejik adım, ittifakın artan tehditlere karşı gösterdiği uyumu ve caydırıcılığını pekiştirme amacını taşıyor. Operasyonun duyurusu Brüksel'de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından yapıldı. Stoltenberg, Rusya'nın Polonya hava sahasını ihlal etmesinin 'pervasızca ve kabul edilemez' olduğunu belirterek, bu tür eylemlerin ittifakın birliğini ve güvenliğini sınama girişimi olduğunu vurguladı.
'Eastern Sentry' operasyonu kapsamında, Danimarka, Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya gibi kilit müttefik ülkelerin hava ve kara unsurları, NATO'nun doğu sınırları boyunca konuşlandırılacak. Bu kapsamda Danimarka iki F-16 savaş uçağı ve bir hava savunma firkateyni, Fransa üç Rafale savaş uçağı ve Almanya ise dört Eurofighter savaş uçağı ile katkıda bulunacak. NATO'nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı General Alexus Grynkewich, operasyonun esnek ve çevik bir yapıya sahip olacağını belirterek, 'tam olarak ihtiyaç duyulduğu zaman ve yerde daha odaklanmış bir caydırıcılık ve savunma sağlayacağını' ifade etti. Grynkewich, entegre hava ve kara savunma sistemlerinin operasyonun temelini oluşturacağını ve müttefikler arasındaki bilgi paylaşımının artırılacağını sözlerine ekledi.
Operasyonun Polonya'ya odaklanmakla birlikte, ittifakın tüm doğu kanadını kapsayacak şekilde genişleyeceği belirtildi. Polonya'nın bu ihlaller üzerine NATO Antlaşması'nın 4. Maddesi'ni devreye sokarak istişare talep etmesi, durumun ciddiyetini ve uluslararası diplomatik çabaların önemini gözler önüne serdi. NATO'nun bu proaktif yanıtı, ittifakın değişen güvenlik ortamına ve özellikle insansız hava sistemlerinin yarattığı tehditlere uyum sağlama yeteneğini gösteriyor. Bu gelişme, NATO'nun savunma duruşunu güçlendirme ve üye devletlere güvence verme konusundaki kararlılığını da ortaya koyuyor.
Operasyonun, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının ardından artan jeopolitik gerilimler ve hava sahası egemenliği konusundaki uluslararası hukuk bağlamında önemli bir dönüm noktası olduğu değerlendiriliyor.